-Baba denizaltı kaşifleri oynayalım mı?
-Tamam. Sen biraz oyna ben geliyorum. Bilgisayarda biraz işim var.
Yarım saat sonra.... Odaya gittiğinde , oğlunu yorgandan yaptığı denizaltının içinde uyurken bulursun.
Cat Stevens ın baba-oğul arasında ki eski hikayesini hatırlatır bu olay tekrarlandıkça. Ve zannetmeyin az tekrarlandığını... Oğlumu her hayal kırıklığına uğrattığım da , benim de hayallerim yıkılıyor. Ve hemen başlıyor aynı terane. "Ben iyi bir baba değilim, Ben iyi bir koca değilim, Ben iyi biri değilim."
Her ailede ki eski hikaye aslında bu. Anne değişir, baba değişir, çocuklar değişir, oyunlar değişir ama sonuç aynı: Şu anda işim var sonra oynayalım. Ve aynı hayal kırıklığı. Hayatımızda ki an'ları kaçırıp sonralar arasında kaybolup duruyoruz.
Bu dramayı yaşamamız için illa depresyonda olmamız gerekmiyor. Sinirlendiğimiz de, üzüldüğümüz de, kaygı duyduğumuz da, arzu ettiğimiz şeyler olmadığında yaşadığımız boşlukta hep geçmiş ve gelecek arasında kayboluyoruz. An' ı kaçırıyoruz.
-Keşke şu hataları yapmasaydım.
-Keşke daha zayıf olsaydım.
-Keşke daha güzel bir arabam, evim olsa.
-Keşke bugün o adama,kadına gereken cevabı verebilseydim.
-Keşke daha başarılı olsam.
-Keşke ... Keşke... Keşke ....
Ve geçmiş ve gelecek ile ilgili hayaller, istekler, arzular... Kendimizi gömecek, dikkatimizi dağıtacak, düşüncelerden kurtulmamıza yarayacak bir sürü teknolojik imkan var elimizde. Maalesef gücümüzün yetmediği iki şey için-geçmiş ve gelecek- An' ımızı kaybediyoruz.
Bazen düşünüyorum da biz yetişkinler hiç ortada sebep yokken kendimizi yorgun, bitkin, halsiz, isteksiz hissediyoruz. Ama çocuklar öyle mi, hiç bitmeyen bir enerjileri var. Bu onların fizyolojisin den mi kaynaklanıyor, yoksa psikolojilerinden mi? Ya da psikolojik olarak bizim kadar bozulmadıkları için mi böyleler?
"Bir duygu genelde büyütülmüş ve güçlendirilmiş bir düşünce kalıbını temsil eder. O düşünce sizi teslim almak ister ve -eğer siz orada yeterince mevcut değilseniz bunu çoğu kez başarır. Eğer siz orada, o an da mevcut olmadığınız için -ki bu normal bir şeydir.- duyguyla bilinçsizce özdeşleşirseniz , duygu geçici olarak "siz" haline gelir." (1)
Yorgunluk , keder, üzüntü, kaygı bir duygudur. Ve duygularımızı oluşturan belli başlı düşünce kalıplarımız vardır.
-Şişkoyum.
-Beceriksizim.
-Sinirliyim.
-İradesizim vb.
İlerde belki daha ayrıntılı açılabilir ama işin özü: Düşüncelerimiz duygularımızı şekillendirir. ve her ikisi birden davranışlarımızı şekillendirir. Bu kadar bilinçsiz bir kısır döngünün içinde yaşarken olan -ailemize, çocuklarımıza, komşularımıza, iş arkadaşlarımıza, yardıma muhtaç insanlara, sokak hayvanlarına- yani çevremize oluyor. Bir insan olarak ailemizi, çocuklarımızı, çevremizi, toplumu, dünyayı değiştirme potansiyelimiz mevcutken hayatı öncelikle kendimize , ailemize, çevremize çekilmez kılabiliyoruz. Bu yüzden her yer stresle dolup taşıyor. Bu yüzden bu kadar tahammülsüzüz birbirimize, bu yüzden kendimizden başlayarak hiç bir şeyi sevemiyoruz, bu yüzden önce kendimizden ve her şeyden nefret ediyoruz. Çünkü düşüncelerin, duyguların, geçmişin, geleceğin gölgesinde kalmadan An' ı yaşamak bir güç gerektirir. An' ın farkında olmak kolay değildir. Çok çaba, çok tekrar ve çok uğraşı gerektirir.
Kendimize, çevremize, dünyaya farkındalığımız azaldıkça ; ölüden farkımız yok aslında. Bir büyük Türk Aşığın :)) dediği gibi: Ölüm dediğin nedir gülüm, ben senin için yaşamayı göze almışım.(2)
1.Şimdinin Gücü/Eckhart Tolle. Çev:Semra Ayanbaşı Syf:47
2.Kutlar Vadisi repliği. Şiir M. Hamdullah Doğan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder