Hani bazen ağlayacak olurda ağlayamazsınız. Bir el beklersiniz omzunuza dokunacak. Bir name yüreğinizi sızlatacak. Daraldıkça daralırsınız. Yeryüzü tüm genişliğine karşın dar gelir. Gökyüzü kapkaranlık kesilir. Güneş puslu, tüm pencerelerin perdesi kapalıdır. Ne gülen bir yüz çevrenizde ne de bir neşe vardır içinizde. Ne meyvelerin tadı vardır eskisi gibi ne de içtiğiniz su susuzluğunuzu giderir.Tüm renkler siyah ve gridir gözünüzde.
Ne uyanmak gelir içinizden ne de uyumak. Günler, saatler, dakikalar bir yüktür sırtınızda. Uyan... Topluma karış bir sürü maskeyle... Uyu... Yaşamak bir kapandır. Çabaladıkça , kurtulmaya çalıştıkça daha da batarsın. Muhteşem bir çözüm bulur zihnin. Problem belliyse çözümde bellidir. Unutmaya çalışırsın türlü şeylerle hüznünü, ızdırabını. İnternet, televizyon, telefon, iş, yemek yemek, bilgisayar oyunları,alkol, madde, kumar... Bazıları masumda gözükse amaç aynı, unutmak acı veren ızdırabı, kaçmak bütün problemlerden. Sanal hayaller ile ertelemek sonsuz ihtimalli yaşamı. İşe yaramaz mı; yarar elbette hem de öylesine azalır ki keder, insan nasıl bir bataklığa savrulduğunun farkında bile olmaz.
Birazcık fark edebilsek eğer hüzün o kadar da korkulacak bir duygu değildir aslında. Ama maalesef çocukluğumuzdan itibaren duygularımızdan kaçmayı öğrendik. "Aman üzülme yavrum". "Ağlama oğlum." , "Çok gülme.", "Sinirlenme, öfkelenme kızım.", "Üşüme sakın, sıkı giyin.", "Koşma, terlersin." vb. Hepsi de iyi niyetli uyarılar aslında, en ufak bir art niyet yok. Ama öylesine korktuk ki duygularımızdan kendimizi ifade edemez hale geldik. Acaba ne düşünürler endişesi ile hayır diyemedik. Risk almamıza izin verilmedi çoğumuza, hayal etmemize, düşmemize, elimizi kesmemize, ağaca tırmanmamıza, mesela korkmadan , utanmadan saçmalamamıza, çamurla oynamamıza, kavga etmemize, sorunlarımızı tartışarak kendimiz çözmemize, köpeği öpmemize, kediye sarılmamıza. "Kim bilir o hayvan nerelerde geziyor." diyerek hayvanları sevmemize izin verilmedi yaa. Saymakla bitmez tabii ki. Biliyorum ki ben sürekli depresyona girmeme rağmen ablamın benden psikolojik olarak daha sağlıklı olmasının sebebi; onun dut ağacından düşmesi, bardakları kırmasına izin verilmesi:))).
Şu anda beni oluşturan ne varsa bunun sorumlusu tabii ki geçmişim, okuduklarım, okumadıklarım, dinlediklerim, sevdiklerim, özlediklerim, yaptıklarım , yapmadıklarım. İyi bir eğitim tabii ki önemli. Peki ya kişiliğim, benliğim, kendime saygım, diğer varlıklara saygım? Suçu aileme atmıyorum. Bu günah benim. Ailemin verebileceğinden çok daha fazla fırsat geçti elime. Ama ben göz ardı etmeyi seçtim bütün imkanları. Heybemde biriktirebileceğimden çok azı var. Ama bu demek değil ki heybemdeki ile yetineceğim. Geçmişin ve geleceğin prangasından kurtulabilirsem eğer sonsuz bir yaşam enerjisi var önümde.
Hangisini seçeceğime bağlı her şey.
Yaşamak mı...
Ölmek mi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder